Son dakika haberleri net
Biz üç kardeşiz ve ben ortadayım, yani ortanca. Ortanca olmak büyük keyiftir. Sizden büyük bir kardeşinizin olması büyük bir lükstür, çünki hazırda, cebinizde her an size yardım edecek birisinin varlığı söz konusudur. Sizden küçük bir kardeşinizin olması yol gösterip yönlendirebileceğiniz bir nevi ebeyenlik provası yapabileceğiniz şansı yakalamaktır. Üstelik hoşgörü becerinizi geliştirme imkanınızı elde ettiğiniz gibi, birazcık yaş farkı da varsa, karşılık beklemeden sevmeyi öğrenme imkanını da elde edersiniz. Ablamla din hakkında konuşmalarımızda onun bana ısrarla söylediği bir şey vardır. O, "Allaha inanıyorsan geri kalan her şey teferruattır. En tepe noktada Alkaha inanmak yer alır" der. Kuşkusuz çok doğru bir söylem, ne var ki bu söylem, bana hep nedenini merak ettirmiştir. Neden en tepe noktada olan budur. Beş on gün öncesinde Allaha inanmanın neden her şeyin üstünde olduğunu fark ettim sanırım. Bu fark ediş biraz acılı olsa da insan genel olarak acılarla öğrenir zaten. Senelerdir düşünürdüm neden şirk ve Allaha inanmamak en büyük günahtır diye. Allahın bizim inanıp inanmamamıza ihtiyacı yok kuşkusuz. Neden inançsız bir insan inanmaya başladığı andan intibaren geriye doğru bütün günahlar silinir. Neden inanmak bu kadar önemlidir ? Böyleyimdir ben, nedenlere takılırım hep, bulamasam bile unutmam o takıldığımı, hafızada bir yerde tutarım ve genellikle birgün aniden bir lamba yanar zihinde! Anladım ki her şeyin özü inanmakta imiş. İnancı sadece din boyutunda değil, yaşam boyutunda, yaşamda olan her şeye karşı ele almak düğümü çözse bile, yaşamı ve dini birbirinden ayırmak mümkün müdür? Değildir bence. İnanç nereye, neye girerse oraya, ona can veriyor. Var olmak inançla oluşuyor. Tersi durumunda yokluğa doğru yol alıyoruz. İnanç; azmi, mücadele gücünü, ve sabrı beraberinde getiriyor. İnsan genel mizacı itibariyle üşengeç ve sabırsızdır. Egosu nedeniyle böyledir. İsteklerine biran önce ve en az uğraşı ile ulaşmak ister. Güzel ve büyük bir ödül varsa gayret edip sabreder. Yürüyeceğine inanmayan yürüyemez. Herhangi bir şeyi öğrenemeyeceğine inanan öğrenemez. Bu sebeple psikologlar çocukları öz güvenli yetiştirmeyi çok önemser ve haklılardır da. Güvenmek inançla oluşur. İnanmak; bir şeyi doğru, gerçek olarak kabul etmek olarak açıklanıyor. Güvenmekse; inanarak dayanmak, ummak olarak açıklanıyor. Demek ki güvenmekte, bir sırt dayama söz konusu. Söz konusu olan öz güvense, dayadığımız sırt kendi yeteneklerimiz ve kapasitemiz oluyor. Kendi yetenek ve kapasitemize inandığımız oranda öz güvenli oluyoruz . Kendimizden sonra en çok güvendiğimiz, sırtımızı dayadığımız annemiz sonra da babamızdır kuşkusuz. Yaşlanınca da evlatlarımız. Gençlik ve yetişkinlikte işin içine bir de karşı cinsle olan ilişkiler giriyor. Sevilenle bir ömür geçirmek ve çoğalmak içgüdüsü !. Sevilene inanılır ve güvenilir. Onlara olan bu inancın, dolayısıyla güvenin fos bir inanç ve güvenç olduğu birgün anlaşılırsa sevgi tırtıklanarak azalır, zamanla tamamen de bitebilir. Sevginin yok oluşu çok mühimdir esasında, çünki varlık sevgide varlığını sürdürebilir. Meslekler bile sevilerek yapıldığında en güzel sonuçlara erişilir. Sevilen derslerde en iyi başarı yakalanır. Sevilen öğretmenlerin derslerinden daha yüksek notlar alınır. Herhangi bir şeye yüksek yeteneği olmak başarıyı getirmez. Yeteneğin olan şeyi seviyorsan başarı gelir seni bulur ve bir var çıkar ortaya. İnanmak yoksa sevgi yok sevgi yoksa tüm alem yok olur. Ol deyip olduran Allah yokluğa giden yolu kapatmalı değil mi ? Her türlü yokluğa giden yolu kapatansa inanmakmış. İnanmak varlık kapısıymış. Varlık kapısını açan anahtarmış. Son yıllarda hep pozitif düşünün evrenden pozitifi çekin deniyor, ki ben de buna inanıyorum. Biliyorsunuz evrenin bir yerinde kocaman bir bilgisayar olduğuna inanıyorum ben. O bilgisayarla, bir bağlantımız var hepimizin fakat bu bağlantıdan habersiziz yaşıyoruz! Bizdeki her düşünce ve duygu, belli bir seviyenin üstüne çıkınca, bu bilgisayardan cevap geliyor bize. Evrenden pozitifi ve negatifi böyle çekiyoruz kendimize. İstersek evrenden iyi enerjinin gelip bizi bulacağına inanalım, istersek Allahın bizi yalnız bırakmayacağına, hep yardım edeceğine, dualarımızı kabul ettiğine inanalım; ikisinde de söylenen aynıdır aslında ve ikisinde de inanmakla düğüm çözülüyor... İğneden ipliğe her şeyi yaratan Allah, yarattığının devamlılığını her şeyin üstünde tuttuğu için, inanmayı en önemli şart olarak, tepeye yerleştirmiş olsa gerek çünki devamlılık inanmakla mümkünleşiyor. Bu yüzden de peygamberimiz, kıyamet bile kopsa elinizde bir fidan varsa dikin diyor. Varlığın devamlılığı en temel esas olarak görülüyor. Varlık varlıkta kalmalı ! Yokluk savaşlarla, varlık barışla elde ediliyor..Barış ise anlayışlı ve hoşgörülü olmayı gerektiriyor. Anlayış ve hoşgörü, kalbin titrerse mümkün olur. Kalpse sevmeden titreyemez. Sevginin besini inanmakmış; düşünüldüğüne inanmak, önemsendiğine inanmak, iyi olmanı istediklerine inanmak, sana ihtiyacı olduğuna inanmak gibi inançlarımızla ruhumuzda sevgiyi oluşturabiliyoruz. Aynı vücudumuzun gıdalarla beslenmesi gibi; sevgi de inandıklarımızla besleniyor. Uzun süren besinsizlikte ölen vücut gibi, sevgide uzun süren inançsızlıkta ölüyor. Önemsenmediğini anladığın davranışları yakaladığında; bu yakalayış bir iki üç beş tekrarla desteklenince İnanca dönüşüyor. O kişide önemli olmadığına inanmak sevginin köküne kibrit suyunu dökmek demek değil midir? Tüm bu düşündüklerimden, yazdıklarımdan çıkardığım sonuç şudur ki; evet en büyük günah inançsızlıktır. İnançsızlığa katkı veren her davranış da bence en büyük günahtır. Bir çocuğun öz güvenini yıkan her türlü davranış böylelikle en büyük günah listesine girebilir. Kendini bilmek kendine inanmakla mümkün olur. Kendini bilen kişi Allahını bilebilir. Öyleyse Allaha inanmak için de kendine inanmak gerekir. Kendine inanamayan Allahına nasıl inansın değil mi ? Birisinin kendine inanması baltalanırsa, Allaha olan inancı da baltalanmış olur !!! Hepimize hayırlı ramazanlar olsun diyor, sevgilerimi gönderiyorum. Sondakika haberleri net
Biz üç kardeşiz ve ben ortadayım, yani ortanca. Ortanca olmak büyük keyiftir. Sizden büyük bir kardeşinizin olması büyük bir lükstür, çünki hazırda, cebinizde her an size yardım edecek birisinin varlığı söz konusudur. Sizden küçük bir kardeşinizin olması yol gösterip yönlendirebileceğiniz bir nevi ebeyenlik provası yapabileceğiniz şansı yakalamaktır. Üstelik hoşgörü becerinizi geliştirme imkanınızı elde ettiğiniz gibi, birazcık yaş farkı da varsa, karşılık beklemeden sevmeyi öğrenme imkanını da elde edersiniz. Ablamla din hakkında konuşmalarımızda onun bana ısrarla söylediği bir şey vardır. O, "Allaha inanıyorsan geri kalan her şey teferruattır. En tepe noktada Alkaha inanmak yer alır" der. Kuşkusuz çok doğru bir söylem, ne var ki bu söylem, bana hep nedenini merak ettirmiştir. Neden en tepe noktada olan budur. Beş on gün öncesinde Allaha inanmanın neden her şeyin üstünde olduğunu fark ettim sanırım. Bu fark ediş biraz acılı olsa da insan genel olarak acılarla öğrenir zaten. Senelerdir düşünürdüm neden şirk ve Allaha inanmamak en büyük günahtır diye. Allahın bizim inanıp inanmamamıza ihtiyacı yok kuşkusuz. Neden inançsız bir insan inanmaya başladığı andan intibaren geriye doğru bütün günahlar silinir. Neden inanmak bu kadar önemlidir ? Böyleyimdir ben, nedenlere takılırım hep, bulamasam bile unutmam o takıldığımı, hafızada bir yerde tutarım ve genellikle birgün aniden bir lamba yanar zihinde! Anladım ki her şeyin özü inanmakta imiş. İnancı sadece din boyutunda değil, yaşam boyutunda, yaşamda olan her şeye karşı ele almak düğümü çözse bile, yaşamı ve dini birbirinden ayırmak mümkün müdür? Değildir bence. İnanç nereye, neye girerse oraya, ona can veriyor. Var olmak inançla oluşuyor. Tersi durumunda yokluğa doğru yol alıyoruz. İnanç; azmi, mücadele gücünü, ve sabrı beraberinde getiriyor. İnsan genel mizacı itibariyle üşengeç ve sabırsızdır. Egosu nedeniyle böyledir. İsteklerine biran önce ve en az uğraşı ile ulaşmak ister. Güzel ve büyük bir ödül varsa gayret edip sabreder. Yürüyeceğine inanmayan yürüyemez. Herhangi bir şeyi öğrenemeyeceğine inanan öğrenemez. Bu sebeple psikologlar çocukları öz güvenli yetiştirmeyi çok önemser ve haklılardır da. Güvenmek inançla oluşur. İnanmak; bir şeyi doğru, gerçek olarak kabul etmek olarak açıklanıyor. Güvenmekse; inanarak dayanmak, ummak olarak açıklanıyor. Demek ki güvenmekte, bir sırt dayama söz konusu. Söz konusu olan öz güvense, dayadığımız sırt kendi yeteneklerimiz ve kapasitemiz oluyor. Kendi yetenek ve kapasitemize inandığımız oranda öz güvenli oluyoruz . Kendimizden sonra en çok güvendiğimiz, sırtımızı dayadığımız annemiz sonra da babamızdır kuşkusuz. Yaşlanınca da evlatlarımız. Gençlik ve yetişkinlikte işin içine bir de karşı cinsle olan ilişkiler giriyor. Sevilenle bir ömür geçirmek ve çoğalmak içgüdüsü !. Sevilene inanılır ve güvenilir. Onlara olan bu inancın, dolayısıyla güvenin fos bir inanç ve güvenç olduğu birgün anlaşılırsa sevgi tırtıklanarak azalır, zamanla tamamen de bitebilir. Sevginin yok oluşu çok mühimdir esasında, çünki varlık sevgide varlığını sürdürebilir. Meslekler bile sevilerek yapıldığında en güzel sonuçlara erişilir. Sevilen derslerde en iyi başarı yakalanır. Sevilen öğretmenlerin derslerinden daha yüksek notlar alınır. Herhangi bir şeye yüksek yeteneği olmak başarıyı getirmez. Yeteneğin olan şeyi seviyorsan başarı gelir seni bulur ve bir var çıkar ortaya. İnanmak yoksa sevgi yok sevgi yoksa tüm alem yok olur. Ol deyip olduran Allah yokluğa giden yolu kapatmalı değil mi ? Her türlü yokluğa giden yolu kapatansa inanmakmış. İnanmak varlık kapısıymış. Varlık kapısını açan anahtarmış. Son yıllarda hep pozitif düşünün evrenden pozitifi çekin deniyor, ki ben de buna inanıyorum. Biliyorsunuz evrenin bir yerinde kocaman bir bilgisayar olduğuna inanıyorum ben. O bilgisayarla, bir bağlantımız var hepimizin fakat bu bağlantıdan habersiziz yaşıyoruz! Bizdeki her düşünce ve duygu, belli bir seviyenin üstüne çıkınca, bu bilgisayardan cevap geliyor bize. Evrenden pozitifi ve negatifi böyle çekiyoruz kendimize. İstersek evrenden iyi enerjinin gelip bizi bulacağına inanalım, istersek Allahın bizi yalnız bırakmayacağına, hep yardım edeceğine, dualarımızı kabul ettiğine inanalım; ikisinde de söylenen aynıdır aslında ve ikisinde de inanmakla düğüm çözülüyor... İğneden ipliğe her şeyi yaratan Allah, yarattığının devamlılığını her şeyin üstünde tuttuğu için, inanmayı en önemli şart olarak, tepeye yerleştirmiş olsa gerek çünki devamlılık inanmakla mümkünleşiyor. Bu yüzden de peygamberimiz, kıyamet bile kopsa elinizde bir fidan varsa dikin diyor. Varlığın devamlılığı en temel esas olarak görülüyor. Varlık varlıkta kalmalı ! Yokluk savaşlarla, varlık barışla elde ediliyor..Barış ise anlayışlı ve hoşgörülü olmayı gerektiriyor. Anlayış ve hoşgörü, kalbin titrerse mümkün olur. Kalpse sevmeden titreyemez. Sevginin besini inanmakmış; düşünüldüğüne inanmak, önemsendiğine inanmak, iyi olmanı istediklerine inanmak, sana ihtiyacı olduğuna inanmak gibi inançlarımızla ruhumuzda sevgiyi oluşturabiliyoruz. Aynı vücudumuzun gıdalarla beslenmesi gibi; sevgi de inandıklarımızla besleniyor. Uzun süren besinsizlikte ölen vücut gibi, sevgide uzun süren inançsızlıkta ölüyor. Önemsenmediğini anladığın davranışları yakaladığında; bu yakalayış bir iki üç beş tekrarla desteklenince İnanca dönüşüyor. O kişide önemli olmadığına inanmak sevginin köküne kibrit suyunu dökmek demek değil midir? Tüm bu düşündüklerimden, yazdıklarımdan çıkardığım sonuç şudur ki; evet en büyük günah inançsızlıktır. İnançsızlığa katkı veren her davranış da bence en büyük günahtır. Bir çocuğun öz güvenini yıkan her türlü davranış böylelikle en büyük günah listesine girebilir. Kendini bilmek kendine inanmakla mümkün olur. Kendini bilen kişi Allahını bilebilir. Öyleyse Allaha inanmak için de kendine inanmak gerekir. Kendine inanamayan Allahına nasıl inansın değil mi ? Birisinin kendine inanması baltalanırsa, Allaha olan inancı da baltalanmış olur !!! Hepimize hayırlı ramazanlar olsun diyor, sevgilerimi gönderiyorum. Sondakika haberleri net