Son dakika haberleri net
Trabzonspor'un tecrübeli sağ beki Thomas Meunier Trabzonspor Dergisinin 216. sayısına özel röportaj gerçekleştirdi. Meunier'in röportajı şu şekilde; TRABZONSPOR'A GELİŞ SÜRECİ''Ocak ayında birkaç transfer teklifi almıştım. Ben de bunları Borussia Dortmund'a sundum. Maalesef kulüp tüm teklifleri reddettiler. Benim için de ilginç bir durumdu çünkü o an Dortmund’da 4 sağ bek vardı. Ama günün sonunda ayrılmamı istemediler. Ancak 10 gün sonra bu kez kulüpten ayrılabileceğimi söylediler. Transfer döneminin kapanmasına birkaç gün kalmıştı. Açıkçası kulübün yaptığı çok adil bir durum değildi. Ama ben hep saygılı olup hiçbir şey söylemedim. Ve bir kulüp bulmak zorundaydım. Çünkü planım mümkün olan en fazla sürede sahada olmak ve Belçika Milli Takımı ile Avrupa Şampiyonası'na katılma hayalini canlı tutmaktı. Plan; her maçta oynamak, sağlıklı kalabilmek, kazanmak, ritim tutturmak, çünkü bu da sürecin bir parçası. Ve yine etrafımda pozitif bir atmosfer ve enerji bulunmasını sağlamak da hedeflerim arasındaydı. Ve Trabzonspor da doğru zamanda geldi ve o anda benim için hem en iyi fırsat ve en iyi çözümdü. Doğrusunu söylemek gerekirse de hiç pişmanlık duymadım. Harika bir oyuncu grubumuz var. Doğru mantalite doğru disiplin. Takımla daha ileriye doğru yol alabilmek için sabırsızlanıyorum.'' EN ÖNEMLİ YETENEKLERİN NELERDİR?''Sanıyorum ben sahada eski usul tarzda ama modern yeteneklere sahip bir oyuncuyum! Asla pes etmem. Her maçta 12-13 km civarında koşarım. Hep takımı düşünürüm. Kendimden çok fedakârlık yaparım, çünkü bazen biraz daha fazlasını yapmaya, kişisel bir bakış açısıyla maçı değerlendirmeye çalışırım. Ama önceliğim hep takım arkadaşlarımın, pozisyonlarını dışına çıkmış olanların açıklarını kapatmaktır. Gerçek bir takım oyuncusuyum. Farklı takımları ikna eden şey de bu diye düşünüyorum. Club Brugge, PSG, Dortmund gibi kulüpler örneğin, kulübe bir şey katabileceğimi biliyorlardı. Sadece istatistik, gol atarak ya da asist yapmak ile ilgili bir durum değil bu. Çünkü ben 10 numara ya da 9 numara pozisyonunda oynamıyorum. Ben bir savunma oyuncusuyum. Ama günümüzde bir savunma oyuncusu olmak artık sadece savunma yapmak demek değil, bundan daha fazlası. Ben de her duruma, her taktiğe, her antrenöre adapte olabiliyorum. En güçlü yönüm de bu, takıma ve birlikte oynayacağım oyuncuya adaptasyonum.'' KISA VE UZUN DÖNEM HEDEFLERİN NE?''Uzun dönemden bahsedecek olursak, 18 aylık bir kontratım var. En az Haziran 2025'e kadar Trabzon'da olacağım. Bu benim için artık uzun dönem demek, çünkü 22 yaşında değilim. Eylül ayında 33 olacağım. Sona başlangıçtan daha yakınım. Bu tarz bir tecrübenin de tadını çıkarmalıyım. Açık görüşlü birisiyim, Belçika'da, Fransa'da, Almanya'da oynadım. Yeni mücadeleler tanıyabilmek benim isteklerimden biriydi. Sonrasında da Türkiye'ye gelme imkânım oluştu. Bu İspanya, İtalya, Rusya ya da herhangi bir yer de olabilirdi. Ama burada Trabzon'da doğru kararı aldığımı düşünüyorum. Çünkü tesisleri gördüğümde, teknik ekibi gördüğümde, kulübün etrafındaki ve kulübün içindeki insanları gördüğümde, çoğu şeyin mükemmele yakın olduğunu görüyorum. Hedefleri olan bir kulübün de sahip olması gereken ortam bu. Şampiyonluklar, kupalar, Avrupa kupaları kazanmak istiyorsanız olması gereken bu. Benim için bu da önemli, konu sadece birkaç hafta orada olup sonra görüşürüz demek değil. Oynadığım her kulüpte kontratımın sonuna kadar devam ettim. Ben hep uzun dönemde düşünülen, kullanılan bir kişi oldum. Planım da bu. Eğer burada 2-3-4 yıl kalacaksam her şey istediğim gibi olmalı. Şu an içinde olduğum ortam da tam böyle bir ortam. '' FABRİKA İŞÇİLİĞİNDEN PROFESYONEL FUTBOLCULUĞA...''Okuldayken muhasebe üzerine okuyordum. Sonrasında da okulumu değiştirdim. Sıfırdan başlamak ve yeni bir şey keşfetmek istedim. Bu yüzden de sanat üzerine okuma tercihini yaptım. Kendim de bilmediğim bir yönümü görmüş oldum. Sahada yaratıcı olduğumu biliyordum çünkü topla oynamak, hareketler, Ronaldinho ve o tarzdaki, onlarla büyüdüğüm Brezilyalı oyuncular gibi yetenekler sergilemek benim için bir zevk. Sınıfta da kendimi çizim yaparken, resim yaparken bulmuştum. Yetenek, yaratıcılık ve orijinallik ile ilgili bir konuydu. Bir özgürlük gibiydi, biraz da sahadaki özgürlük gibi. Fikrini kullanıp onu kâğıda dökebilmek, ya da bir tuvale. 3 yıllık bir sanat okuma imkânım vardı. Ve hala da çok ilgiliyim. Harika bir öğretmenim vardı ve işini tutkuyla yapardı. Bir öğretmenle böyle bir bağ kurduğunuzda bu çok önemli oluyor. Çünkü konu sadece akademik olmak ya da resmi olmak ile ilgili değil. Sınıfın tamamında da bu vardı ve çok iyi bir enerji oluşmuştu. Sonrasında da fabrikada çalışmaya başladım. Çünkü Belçika'da 3. Lig'de oynayan bir oyuncuydum. Okulu bitirmiştim, bütün sınavlarımı tamamlamıştım. Annem ve babam için de hiçbir şey yapmadan evde durmak ve sadece akşam üzeri olacak olan antrenmanı beklemek çok mümkün değildi. Çünkü 3.Lig'de işler çok profesyonel değildi. Bir yerde çalışmak zorundaydım. Evime 2 dakika uzaklıktaki fabrikaya gitmiştim. Birkaç ay, Club Brugge'e transferime kadar orada çalıştım. Orada eğlenmiştim de çünkü iyi ve genç bir grubumuz vardı. Pazartesinden cumaya kadar onları fabrikada görüyordum. Sonrasında cumartesi günü de onlar beni ilk kulübüm olan RE Virton'da izlemek için geliyorlardı. Dolayısıyla çok hoş bir dönemdi. Benim için en iyisi futbol, çünkü ben futbolu bir sanat gibi görüyorum. Yapabildiğim en iyi sanat tabii ki futbol. 25 yıldır bu sanatı icra ediyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse çizim yapmayı, grafitiler çizmeyi seviyorum. Bazen de masanın başına çocuklarımla geçiyorum ve ben çizmeye başlayınca onlar da aynısını yapıyorlar. Sanat aynı zamanda başkalarına aktarabileceğiniz de bir şey.'' BİRLİKTE OYNADIĞIN EN İYİ 11Eğer en iyi ilk 11'imi vermem gerekirse, zor bir soru. Çok fazla oyuncuyla birlikte oynadım çünkü. Şöyle bir 11 olabilir yine de: Cortois, Meunier, Thiago Silva, Vermaelen, Eren Elmalı, Motta, Bellingham, Neymar, Hazard, Mbappe, Haaland.” TÜRK FUTBOLUNU DİĞER ÜLKELER İLE KIYASLAR MISIN?''Almanya ile başlayacak olursam, bazen çok resmi, çok akademik futbol oynandığını, o sihirli dokunuşun eksik olduğunu görüyorsunuz. Lige bakacak olursanız eğer, genç yeteneklerde, örneğin Musiala, Leverkusen'den Wirtz, ama sonrasında bu kadar olduğunu görüyorsunuz. Stadyumda insanların görmek istediği o sihirli dokunuşun eksikliğini hissediyorsunuz. Bence çok resmi ve çok fazla disiplin var. Doğaçlama ve spontane oynamaya artık yer olmadığını görüyorsunuz. Fransa bence en komple haldeki futbola sahip. Hem o tarzda yetenekleri var hem de taktik açıdan çok iyi birkaç antrenör var. Ve aynı zamanda da çok fiziksel bir lig. Bence en zor lig Fransa Ligiydi. Belçika'da ise, en iyi 4-5 takım ile diğerlerinin arasındaki fark oldukça büyük, eğer dengeli bir lig bakımından değerlendirecek olursak. Ama konu para ve finans ile ilgili. Çünkü RSC Anderlecht, Royal Antwerp FC, Club Brugge KV, bu tarzdaki takımlar kolaylıkla fark yaratabiliyorlar, çünkü bu takımlar büyük liglere büyük takımlara kolaylıkla oyuncu satabiliyorlar. İngiltere'ye, İspanya'ya, her yere. Dolayısıyla ligi domine edebilmek onlar için daha kolay. Bu da aynı zamanda Belçika Ligi'nin iyi bir lig olduğunun kanıtı. Çünkü her zaman 20-25-30 Milyon Euro'ya oyuncu satışı yapabiliyorlar. Henüz bu ocak ayında bir oyuncuyu Brentford'a 37 Milyon Euro'ya sattılar. Bu aynı zamanda da scouting üzerine iyi çalıştıklarının bir kanıtı. Aynı zamanda da oyun kalitesi olarak, kendinizi kolaylıkla içine atıp tüm dünyaya ne kadar iyi olduğunuzu gösterebiliyorsunuz. Belçika'da çok başarılı olmuş birçok ismi örnek gösterebilirim. Daha büyük bir kulübe geçiş yapabilmek için iyi bir lig olduğunu düşünüyorum.'' UNUTAMADIĞIN MAÇ VE UNUTAMADIĞIN GOL-ASİSTLERİN VAR MI, HANGİLERİ? ''Bunu YouTube'da da izleyebilirsiniz. En güzel golüm 3.Lig'te oynarken, Rabona tarzıyla attığım goldü, inanılmazdı. Profesyonel futboldaki PSG forması ile attığım ilk gol de çok güzeldi. Rabiot'tan bir orta gelmişti, vole ile 90'a vurmuştum. Durum 2-2'ydi ve biz de 3-2 kazanmıştık. Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk maçımdı o yüzden inanılmazdı. Dünya Kupası'nda Belçika ile Japonya'yı 3-2 yendiğimiz maçta Nacer Chadli'ye yaptığım asist ve İngiltere'ye karşı 3.lük maçında attığım gol, milli takım ile yaşadığım en yoğun hatıralar çünkü kendi ülkeniz adına oynamak çok özel bir duygu.'' LAKABIN VAR MI? ''Lakabım Mills. 12-13 yaşlarındayken başlamıştı. Prison Break dizisi ile. Orada oynayan aktörün ismi Wentworth Miller. Miller da Meunier'ın İngilizce tercümesi. Kel değildim ama saçımın tamamını çok kısa bir biçimde tıraş etmiştim. Onunla tamamıyla aynı yüze sahiptim, mavi gözler, aynı saç tıraşı, beyaz bir yüz, o yüzden bu lakabı taktılar bana.'' Sondakika haberleri net
Trabzonspor'un tecrübeli sağ beki Thomas Meunier Trabzonspor Dergisinin 216. sayısına özel röportaj gerçekleştirdi. Meunier'in röportajı şu şekilde; TRABZONSPOR'A GELİŞ SÜRECİ''Ocak ayında birkaç transfer teklifi almıştım. Ben de bunları Borussia Dortmund'a sundum. Maalesef kulüp tüm teklifleri reddettiler. Benim için de ilginç bir durumdu çünkü o an Dortmund’da 4 sağ bek vardı. Ama günün sonunda ayrılmamı istemediler. Ancak 10 gün sonra bu kez kulüpten ayrılabileceğimi söylediler. Transfer döneminin kapanmasına birkaç gün kalmıştı. Açıkçası kulübün yaptığı çok adil bir durum değildi. Ama ben hep saygılı olup hiçbir şey söylemedim. Ve bir kulüp bulmak zorundaydım. Çünkü planım mümkün olan en fazla sürede sahada olmak ve Belçika Milli Takımı ile Avrupa Şampiyonası'na katılma hayalini canlı tutmaktı. Plan; her maçta oynamak, sağlıklı kalabilmek, kazanmak, ritim tutturmak, çünkü bu da sürecin bir parçası. Ve yine etrafımda pozitif bir atmosfer ve enerji bulunmasını sağlamak da hedeflerim arasındaydı. Ve Trabzonspor da doğru zamanda geldi ve o anda benim için hem en iyi fırsat ve en iyi çözümdü. Doğrusunu söylemek gerekirse de hiç pişmanlık duymadım. Harika bir oyuncu grubumuz var. Doğru mantalite doğru disiplin. Takımla daha ileriye doğru yol alabilmek için sabırsızlanıyorum.'' EN ÖNEMLİ YETENEKLERİN NELERDİR?''Sanıyorum ben sahada eski usul tarzda ama modern yeteneklere sahip bir oyuncuyum! Asla pes etmem. Her maçta 12-13 km civarında koşarım. Hep takımı düşünürüm. Kendimden çok fedakârlık yaparım, çünkü bazen biraz daha fazlasını yapmaya, kişisel bir bakış açısıyla maçı değerlendirmeye çalışırım. Ama önceliğim hep takım arkadaşlarımın, pozisyonlarını dışına çıkmış olanların açıklarını kapatmaktır. Gerçek bir takım oyuncusuyum. Farklı takımları ikna eden şey de bu diye düşünüyorum. Club Brugge, PSG, Dortmund gibi kulüpler örneğin, kulübe bir şey katabileceğimi biliyorlardı. Sadece istatistik, gol atarak ya da asist yapmak ile ilgili bir durum değil bu. Çünkü ben 10 numara ya da 9 numara pozisyonunda oynamıyorum. Ben bir savunma oyuncusuyum. Ama günümüzde bir savunma oyuncusu olmak artık sadece savunma yapmak demek değil, bundan daha fazlası. Ben de her duruma, her taktiğe, her antrenöre adapte olabiliyorum. En güçlü yönüm de bu, takıma ve birlikte oynayacağım oyuncuya adaptasyonum.'' KISA VE UZUN DÖNEM HEDEFLERİN NE?''Uzun dönemden bahsedecek olursak, 18 aylık bir kontratım var. En az Haziran 2025'e kadar Trabzon'da olacağım. Bu benim için artık uzun dönem demek, çünkü 22 yaşında değilim. Eylül ayında 33 olacağım. Sona başlangıçtan daha yakınım. Bu tarz bir tecrübenin de tadını çıkarmalıyım. Açık görüşlü birisiyim, Belçika'da, Fransa'da, Almanya'da oynadım. Yeni mücadeleler tanıyabilmek benim isteklerimden biriydi. Sonrasında da Türkiye'ye gelme imkânım oluştu. Bu İspanya, İtalya, Rusya ya da herhangi bir yer de olabilirdi. Ama burada Trabzon'da doğru kararı aldığımı düşünüyorum. Çünkü tesisleri gördüğümde, teknik ekibi gördüğümde, kulübün etrafındaki ve kulübün içindeki insanları gördüğümde, çoğu şeyin mükemmele yakın olduğunu görüyorum. Hedefleri olan bir kulübün de sahip olması gereken ortam bu. Şampiyonluklar, kupalar, Avrupa kupaları kazanmak istiyorsanız olması gereken bu. Benim için bu da önemli, konu sadece birkaç hafta orada olup sonra görüşürüz demek değil. Oynadığım her kulüpte kontratımın sonuna kadar devam ettim. Ben hep uzun dönemde düşünülen, kullanılan bir kişi oldum. Planım da bu. Eğer burada 2-3-4 yıl kalacaksam her şey istediğim gibi olmalı. Şu an içinde olduğum ortam da tam böyle bir ortam. '' FABRİKA İŞÇİLİĞİNDEN PROFESYONEL FUTBOLCULUĞA...''Okuldayken muhasebe üzerine okuyordum. Sonrasında da okulumu değiştirdim. Sıfırdan başlamak ve yeni bir şey keşfetmek istedim. Bu yüzden de sanat üzerine okuma tercihini yaptım. Kendim de bilmediğim bir yönümü görmüş oldum. Sahada yaratıcı olduğumu biliyordum çünkü topla oynamak, hareketler, Ronaldinho ve o tarzdaki, onlarla büyüdüğüm Brezilyalı oyuncular gibi yetenekler sergilemek benim için bir zevk. Sınıfta da kendimi çizim yaparken, resim yaparken bulmuştum. Yetenek, yaratıcılık ve orijinallik ile ilgili bir konuydu. Bir özgürlük gibiydi, biraz da sahadaki özgürlük gibi. Fikrini kullanıp onu kâğıda dökebilmek, ya da bir tuvale. 3 yıllık bir sanat okuma imkânım vardı. Ve hala da çok ilgiliyim. Harika bir öğretmenim vardı ve işini tutkuyla yapardı. Bir öğretmenle böyle bir bağ kurduğunuzda bu çok önemli oluyor. Çünkü konu sadece akademik olmak ya da resmi olmak ile ilgili değil. Sınıfın tamamında da bu vardı ve çok iyi bir enerji oluşmuştu. Sonrasında da fabrikada çalışmaya başladım. Çünkü Belçika'da 3. Lig'de oynayan bir oyuncuydum. Okulu bitirmiştim, bütün sınavlarımı tamamlamıştım. Annem ve babam için de hiçbir şey yapmadan evde durmak ve sadece akşam üzeri olacak olan antrenmanı beklemek çok mümkün değildi. Çünkü 3.Lig'de işler çok profesyonel değildi. Bir yerde çalışmak zorundaydım. Evime 2 dakika uzaklıktaki fabrikaya gitmiştim. Birkaç ay, Club Brugge'e transferime kadar orada çalıştım. Orada eğlenmiştim de çünkü iyi ve genç bir grubumuz vardı. Pazartesinden cumaya kadar onları fabrikada görüyordum. Sonrasında cumartesi günü de onlar beni ilk kulübüm olan RE Virton'da izlemek için geliyorlardı. Dolayısıyla çok hoş bir dönemdi. Benim için en iyisi futbol, çünkü ben futbolu bir sanat gibi görüyorum. Yapabildiğim en iyi sanat tabii ki futbol. 25 yıldır bu sanatı icra ediyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse çizim yapmayı, grafitiler çizmeyi seviyorum. Bazen de masanın başına çocuklarımla geçiyorum ve ben çizmeye başlayınca onlar da aynısını yapıyorlar. Sanat aynı zamanda başkalarına aktarabileceğiniz de bir şey.'' BİRLİKTE OYNADIĞIN EN İYİ 11Eğer en iyi ilk 11'imi vermem gerekirse, zor bir soru. Çok fazla oyuncuyla birlikte oynadım çünkü. Şöyle bir 11 olabilir yine de: Cortois, Meunier, Thiago Silva, Vermaelen, Eren Elmalı, Motta, Bellingham, Neymar, Hazard, Mbappe, Haaland.” TÜRK FUTBOLUNU DİĞER ÜLKELER İLE KIYASLAR MISIN?''Almanya ile başlayacak olursam, bazen çok resmi, çok akademik futbol oynandığını, o sihirli dokunuşun eksik olduğunu görüyorsunuz. Lige bakacak olursanız eğer, genç yeteneklerde, örneğin Musiala, Leverkusen'den Wirtz, ama sonrasında bu kadar olduğunu görüyorsunuz. Stadyumda insanların görmek istediği o sihirli dokunuşun eksikliğini hissediyorsunuz. Bence çok resmi ve çok fazla disiplin var. Doğaçlama ve spontane oynamaya artık yer olmadığını görüyorsunuz. Fransa bence en komple haldeki futbola sahip. Hem o tarzda yetenekleri var hem de taktik açıdan çok iyi birkaç antrenör var. Ve aynı zamanda da çok fiziksel bir lig. Bence en zor lig Fransa Ligiydi. Belçika'da ise, en iyi 4-5 takım ile diğerlerinin arasındaki fark oldukça büyük, eğer dengeli bir lig bakımından değerlendirecek olursak. Ama konu para ve finans ile ilgili. Çünkü RSC Anderlecht, Royal Antwerp FC, Club Brugge KV, bu tarzdaki takımlar kolaylıkla fark yaratabiliyorlar, çünkü bu takımlar büyük liglere büyük takımlara kolaylıkla oyuncu satabiliyorlar. İngiltere'ye, İspanya'ya, her yere. Dolayısıyla ligi domine edebilmek onlar için daha kolay. Bu da aynı zamanda Belçika Ligi'nin iyi bir lig olduğunun kanıtı. Çünkü her zaman 20-25-30 Milyon Euro'ya oyuncu satışı yapabiliyorlar. Henüz bu ocak ayında bir oyuncuyu Brentford'a 37 Milyon Euro'ya sattılar. Bu aynı zamanda da scouting üzerine iyi çalıştıklarının bir kanıtı. Aynı zamanda da oyun kalitesi olarak, kendinizi kolaylıkla içine atıp tüm dünyaya ne kadar iyi olduğunuzu gösterebiliyorsunuz. Belçika'da çok başarılı olmuş birçok ismi örnek gösterebilirim. Daha büyük bir kulübe geçiş yapabilmek için iyi bir lig olduğunu düşünüyorum.'' UNUTAMADIĞIN MAÇ VE UNUTAMADIĞIN GOL-ASİSTLERİN VAR MI, HANGİLERİ? ''Bunu YouTube'da da izleyebilirsiniz. En güzel golüm 3.Lig'te oynarken, Rabona tarzıyla attığım goldü, inanılmazdı. Profesyonel futboldaki PSG forması ile attığım ilk gol de çok güzeldi. Rabiot'tan bir orta gelmişti, vole ile 90'a vurmuştum. Durum 2-2'ydi ve biz de 3-2 kazanmıştık. Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk maçımdı o yüzden inanılmazdı. Dünya Kupası'nda Belçika ile Japonya'yı 3-2 yendiğimiz maçta Nacer Chadli'ye yaptığım asist ve İngiltere'ye karşı 3.lük maçında attığım gol, milli takım ile yaşadığım en yoğun hatıralar çünkü kendi ülkeniz adına oynamak çok özel bir duygu.'' LAKABIN VAR MI? ''Lakabım Mills. 12-13 yaşlarındayken başlamıştı. Prison Break dizisi ile. Orada oynayan aktörün ismi Wentworth Miller. Miller da Meunier'ın İngilizce tercümesi. Kel değildim ama saçımın tamamını çok kısa bir biçimde tıraş etmiştim. Onunla tamamıyla aynı yüze sahiptim, mavi gözler, aynı saç tıraşı, beyaz bir yüz, o yüzden bu lakabı taktılar bana.'' Sondakika haberleri net