Son dakika haberleri net
Kıştan çıkışın sinyallerini vermiştir mart. Güneş yüzünü gösterip gösterip kaybolmaktadır. Bahara göz kırpan gündüzler cemreleri de ardına alarak içimizi ısıtmaktadır. Buna rağmen yine de ıslık gibi rüzgârlı sabahlar ile gecesi soğuk ve buğulu camlar, henüz mevsimin geçmediğini hissettiriyor. Soğuktan hoşlanmayanlar ve kötü hatıraları olanlar için mart, bir an önce gitsin de daha gelmesin çığırtkanlığındadır. Kimine doğum günüdür mart, kimine ölüm. Bir duygu doğarken bin duygu kaybolur bu günlerde. Aslında bir vesikadır dengesiz günler, insanla eşleştirildiğinde. Kararsızlık ve pişmanlık hissini andırır. Bahara geçiş yapsam mı yoksa kışta mı kalsam diyen gelgitli havalar. İnsanoğlu da böyle değil midir? Kalmak istediği duyguları, gitmek zorunda olduğu gerçekleri, güneş gibi parlayan umutları ve inkisarın gölgesindeki keşkeleriyle pençeleşip durur… Bu duruma iten neden ise insanların vahim hallerini görüp saygıyı kaybetmeme mücadelesindendir. Peki, nasıl olacak da başarılabilecek bu saygı hali. Etrafımıza baktığımızda ne manzaralar, ne portreler var öyle! Kendini dev sanan bücürler. Duygusal ve ruhsal ölü gibiyken diri görüntüsü verenler. Sıska iken yüksekten bakan forma sahip olanlar. Korkularından emin iken bunu gizleyip kendinden emin gibi çalım satanlar. Bilmediklerinden emin iken bilmiş gibi yapanlar. Zanlarıyla yatıp kalkanlar. Yalanlarının üstüne yalan katanlar. Üç kuruş için bin yalana çalım atanlar. İnanmadıklarına bile inanmış gibi yapanlar. Role bürünüp basit rica ve hatırlara yatanlar. Balon gibi içlerine hava katanlar. Bencilliklerini görmeyip zalimce hayatlarına hayat katanlar… Ölmeden ölür insan, bir diğer insanla imtihanında. En iyisi mi marttan çıkmamak. Donmuş gecelerden çıkamamışlık numarası yapmak. Susmak, beynini uyutmak, menfi düşünceleri görmezden gelmek. Dilsiz bir beden olmak. Mazoşist bir acımasızlık içinde acizliğe kendine inandırmak. Böylesi, haykırarak sesini duymayacaklarla vakit kaybetmekten daha evladır belki de. Aptal taklidi yaparak garip bir mazlumluğu tercih etmek. Hunharlık, onca zalimlik ve gaddarlıklar karşısında mazlumluğa sürgün olmayı bile isteye tercih etmek. Kendi yalancılığında mutmain olmuş çok zeki (!) insancıklar karşısında yalanlarını adeta bir oyuncak gibi oynamalarına müsaade etmek lazımdır. Eh! Bir miktar rol değiştirmek kendini oyuncak yerine koyup değersizleştirse de. Sonuçta kendinden emin olursun en azından. Yerini konumlandırırsın. Bir ad koyarsın ahvaline. Uzaktan kendini izlemek, yeni bir heyecan uyandır mı? Denemeden bilinmez! Öyle çok da çabalamaya gerek yok şu dünya ve içindekiler için. Zaman bu hakikati öğretir insana. O halde; her mevsimi bahar olan, yalancı güneş gibi aldatmayan, ömrünüzü ve duygunuzu çalmayan ebedi bir hayatın yolcusu olmak lazımdır. Zira evla olan, kırılıp dökülmeyeceğiniz vefalı bir yolculuktur sahipsiz doğrularınızın yegâne adresi. Mart ayında takılıp kalmamanız ve nice baharları görmeniz dileğiyle… Sondakika haberleri net
Kıştan çıkışın sinyallerini vermiştir mart. Güneş yüzünü gösterip gösterip kaybolmaktadır. Bahara göz kırpan gündüzler cemreleri de ardına alarak içimizi ısıtmaktadır. Buna rağmen yine de ıslık gibi rüzgârlı sabahlar ile gecesi soğuk ve buğulu camlar, henüz mevsimin geçmediğini hissettiriyor. Soğuktan hoşlanmayanlar ve kötü hatıraları olanlar için mart, bir an önce gitsin de daha gelmesin çığırtkanlığındadır. Kimine doğum günüdür mart, kimine ölüm. Bir duygu doğarken bin duygu kaybolur bu günlerde. Aslında bir vesikadır dengesiz günler, insanla eşleştirildiğinde. Kararsızlık ve pişmanlık hissini andırır. Bahara geçiş yapsam mı yoksa kışta mı kalsam diyen gelgitli havalar. İnsanoğlu da böyle değil midir? Kalmak istediği duyguları, gitmek zorunda olduğu gerçekleri, güneş gibi parlayan umutları ve inkisarın gölgesindeki keşkeleriyle pençeleşip durur… Bu duruma iten neden ise insanların vahim hallerini görüp saygıyı kaybetmeme mücadelesindendir. Peki, nasıl olacak da başarılabilecek bu saygı hali. Etrafımıza baktığımızda ne manzaralar, ne portreler var öyle! Kendini dev sanan bücürler. Duygusal ve ruhsal ölü gibiyken diri görüntüsü verenler. Sıska iken yüksekten bakan forma sahip olanlar. Korkularından emin iken bunu gizleyip kendinden emin gibi çalım satanlar. Bilmediklerinden emin iken bilmiş gibi yapanlar. Zanlarıyla yatıp kalkanlar. Yalanlarının üstüne yalan katanlar. Üç kuruş için bin yalana çalım atanlar. İnanmadıklarına bile inanmış gibi yapanlar. Role bürünüp basit rica ve hatırlara yatanlar. Balon gibi içlerine hava katanlar. Bencilliklerini görmeyip zalimce hayatlarına hayat katanlar… Ölmeden ölür insan, bir diğer insanla imtihanında. En iyisi mi marttan çıkmamak. Donmuş gecelerden çıkamamışlık numarası yapmak. Susmak, beynini uyutmak, menfi düşünceleri görmezden gelmek. Dilsiz bir beden olmak. Mazoşist bir acımasızlık içinde acizliğe kendine inandırmak. Böylesi, haykırarak sesini duymayacaklarla vakit kaybetmekten daha evladır belki de. Aptal taklidi yaparak garip bir mazlumluğu tercih etmek. Hunharlık, onca zalimlik ve gaddarlıklar karşısında mazlumluğa sürgün olmayı bile isteye tercih etmek. Kendi yalancılığında mutmain olmuş çok zeki (!) insancıklar karşısında yalanlarını adeta bir oyuncak gibi oynamalarına müsaade etmek lazımdır. Eh! Bir miktar rol değiştirmek kendini oyuncak yerine koyup değersizleştirse de. Sonuçta kendinden emin olursun en azından. Yerini konumlandırırsın. Bir ad koyarsın ahvaline. Uzaktan kendini izlemek, yeni bir heyecan uyandır mı? Denemeden bilinmez! Öyle çok da çabalamaya gerek yok şu dünya ve içindekiler için. Zaman bu hakikati öğretir insana. O halde; her mevsimi bahar olan, yalancı güneş gibi aldatmayan, ömrünüzü ve duygunuzu çalmayan ebedi bir hayatın yolcusu olmak lazımdır. Zira evla olan, kırılıp dökülmeyeceğiniz vefalı bir yolculuktur sahipsiz doğrularınızın yegâne adresi. Mart ayında takılıp kalmamanız ve nice baharları görmeniz dileğiyle… Sondakika haberleri net